23 Ocak 2014 Perşembe

Anadolu Kültürünü Eserlerinde Yansıtan bir Ressam: Gülperin Sertdemir


   Her şey sevmekle başlar.   Tüm sevgiler için söylenen bu söz sanat sevgisi için de geçerli. Çünkü sevmek, sevdiğini başka her şeyin içinden çekip almak, ayırt etmek, ona "can vermek" tir! Sanata sevgi ile bakmak… Bir ressamın izleyicilerden beklediği de budur. Ne amansız bir çelişkidir ki, görselliğe yaslanan modern hayata rağmen durup etrafımıza ve birbirimize pek az bakıyoruz. Çok hızlı bir trende cam kenarında oturuyor gibiyiz. Dışarıda ne varsa, zihnimizde bir iz bırakmadan gözlerimizin önünden gelip geçiyor sanki!
Aşklarımız, hazlarımız, düşüncelerimiz, hepsi belli belirsiz, hepsi uçup gidiyor...
Ve hiçbirinin değerini bilemiyoruz. Oysa sanat durup bakmak, orada bize sunulan bir dünyanın içinden bir şeyler çekip almak, ayırt etmek için var edilmiştir. O hep yaptığımızı sanıp aslında hiç yapmadığımız şey; yani durup bakmak, dünyayı yeniden kavramak.

Bizi bir tabloda etkileyen şey nedir, hiç düşündünüz mü?   O tabloya bize götüren o itici gücü? Tüm sanat dalları gibi resim sanatı da sınırları zorlamaktan, zorluklara meydan okumaktan, vazgeçmeden çalışmaktan, araştırmaktan, öğrenmekten ve keşfetmekten geçen uzun bir yolculuktur.

Resim sanatı hayatınızın vazgeçilmez bir parçası ise, sizi hep heyecanlandırıyorsa ve heyecanlandırmaya devam ediyorsa, sizin yapacağınız tek şey, sanata olan sevdanızdan dolayı, bu dalda eğitim almak olur.  Çünkü anlarsınız ki, sanat yaşamaktır, nefes almaktır, hissetmektir ve her şeyden öte insan olmaktır.  Ama sanat yapmanın da belirli kuralları vardır.  Çoğumuzun zannettiği gibi resim yapmak doğayı taklit etmek değildir. Sanatçı ancak kendine özgü bir tarz yakaladığı zaman, sanat yapmış olur. Size bu sayımızda resim sanatına gönül vermiş, resim eğitimi almış bir İzmirli ressamı tanıtmak istiyoruz:  Gülperin Sertdemir. 


Ressam olarak yola çıkışınızın bir öyküsü olmalı değil mi?
Bizimle bu yolculuğun başlangıç noktasını paylaşır mısınız?

-Klasik bir cümle ile başlamak, alışılmış bir anlatım şekli olacak ama yola çıkışım çocukluk yıllarıma dayanıyor. Annem ile babamın anlattıklarına göre okumaya başlamadan önce yaklaşık dört, beş yaşlarında profilden kız resimleri çizmeğe başlamışım oldukça detaylı kirpikli, küpeli, çantalı, topuklu ayakkabılı oldukça frapan kızlar vazgeçemediğim konuların başında geliyormuş... Daha sonraları babamın kütüphanesindeki her kitabın son boş sayfasını keşfedip hepsini kız resimleri ile doldurmuşum. İlk ve ortaokul yıllarında ise bu sürecin devam ettiğini biliyorum... Bugün gibi hatırladığım konular var, mesela bir gün ortaokul yıllarında rahmetli resim öğretmenim Vasviye Tunalı bana, "anneni okula bekliyorum, kendisi ile konuşacağım bir konu var" dedi. Korktum, o yıllarda resim yapmak çok alışılagelmiş bir durum değildi. Anneme resim öğretmenim, çok yetenekli olduğumu, mutlaka sanat eğitimi almam gerektiğini ısrarla söylemiş. Liseyi bu mutlu haberle bitirip üniversite sınavlarına hazırlanırken, bir taraftan da Resim Heykel Müzesi, Turgut Pura Atölyesi'ne devam ettim. Desen dersleri almaya başladım. Sonrasında İzmir Buca Eğitim Fakültesi resim bölümünü kazandım. Mezun olduktan sonra, iki yıl öğretmenlik yaptım. Lisans tamamladım. Ancak bana sergi açmak fikri her zaman daha cazip geldiği için kendi atölyemde çalışmalarıma devam ettim.

Tekniğin sizin için önemi nedir?  Hangi teknikleri kullanıyorsunuz?

-Plastik sanatlar denilince akla ilk gelen mutlaka teknik olmalıdır. Dolayısıyla tabii ki çok önemlidir. Resmin temel yapı taşlarını oluşturur. Çünkü resim akıl, bilinç, ruh ile yapılan tinsel bir coşkudur. Akademik teknikler ve bilgilerle örtüşmesi gerekir ki her yüzyılda sanat değeri olsun. Gelecek kuşaklara eğitici ve öğretici bir miras bıraksın. Tekniğimin zenginliği için ben boya olarak akrilik kullanıyorum, yer yer rölyef hamurunu boyaya karıştırıyorum. Altı kat astardan sonra kompozisyonu oturtuyorum. Teknikten asla ödün vermiyorum.

Resimlerinizde dikkat çeken bir öğe de "KADINLAR".
Sanki roman kahramanları gibiler,  neyi anlatıyor bu kadınlar?

Kadın, antik çağdan beri Anadolu’nun simgesidir. Doğurgan özelliğini keşfettiği andan itibaren yaratıcılığına kutsal bir öykü yüklemiştir. Anadolu kadınının bu kimliğini mitolojik öykülerden, masallardan antik çağdaki Tanrı-Kadın heykellerinden anlıyoruz. Anadolu kadını aynı zamanda örf, adet, sosyal yaşantı içinde bulunduğu koşulları birebir benliğinde yaşar. Bu toprağın kültürel göstergesidir, modasıyla, alışkanlıklarıyla. Bu önemli duygu ve düşünceler benim ana tema olarak kabul ettiğim kadın konusunu vurgulamama sebep oldu.

Resimlerinizde izlenen bir diğer olgu da insanların yüzlerini genellikle izleyiciye yandan olarak göstermeniz, bunun özel bir nedeni var mı?

Tabii ki bunun özel bir nedeni var. İnsanlık tarihinde anıtsal sanatların ilk aşaması olarak kabul edilen arkaik üslup; geometrik ve matematiksel ölçüler bütünlüğüdür. İki ana tema ile biçimlendirmemiz gerekir. Birincisi arkaik resim sanatı, diğeri ise arkaik heykel sanatı. Ben birincisini seçtim. O da dünya kültüründe ve Anadolu uygarlıklarında insan figürlerinin cepheden, yüzlerin profilden gösterilmiş olmasıdır. Bu, insanlar öyle olacak diye bir fikirle değil, o dönemin bir dünya görüşü olduğu içindir. En iyi örneklerini Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde görebiliriz. Mısır Medeniyetinde bu görüş daha da belirgindir. Çünkü dünya üzerinde arkaik üslup ve klasik üslup örneklerine baktığımızda, iki üslubun birbiriyle örtüştüğünü görmekteyiz.

Resimlerinizde Anadolu Medeniyetlerine oldukça önemli bir yer vermişsiniz.
Bu konuda neler söylemek istersiniz? Geçmiş dönemlerin tarihini taşıyan bu resimlerinizden söz edelim.

Çocukluğumdan beri eski medeniyetler, müzeler, antikçağ ile ilgili resimler, her türlü yazılar, kitaplar, biriktirdiğim objeler bende tutku halindeydi. Zaman ilerledikçe de bu tutkum devam etti. Hala antika obje toplamayı, seyretmeyi, biriktirmeyi çok severim. Herhalde bu alışkanlık benim bu konuda yönlenmeme de sebep oldu. Anadolu Medeniyetlerinin her detayı bana kendi içindeki değerini hep hatırlattı. Bu konuda yeni bir üslup, yeni bir dünya görüşü, özgün bir anlatımla yola çıkmak istedim. Çıktığım bu yolculuk uzun yılları geride bıraktı.

Resim çalışmalarınıza başladığınızda duyumsadığınız kaygılarla şu anda yine aynı kaygıları taşıyor musunuz?

Estetik kaygılar olmadan ne yazık ki iyi resim çıkmıyor. Seneler geçtikçe kaygılar iyinin daha iyisini, en iyiyi, en mükemmeli aramaya zorluyor insanı.

Çalıştığınız en son projeden bahseder misiniz?


Her yeni resim bence yeni bir proje. Şimdi çalıştığım resimde Anadolu sürrealist, sembolist, art-nouveau bir akıma büründü. Renklerim azaldı... Bakalım bu proje beni nerelere götürecek?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder