Her şey sevmekle başlar. Tüm sevgiler için söylenen bu söz sanat sevgisi için de geçerli. Çünkü sevmek, sevdiğini başka her şeyin içinden çekip almak, ayırt etmek, ona "can vermek" tir! Sanata sevgi ile bakmak… Bir ressamın izleyicilerden beklediği de budur. Ne amansız bir çelişkidir ki, görselliğe yaslanan modern hayata rağmen durup etrafımıza ve birbirimize pek az bakıyoruz. Çok hızlı bir trende cam kenarında oturuyor gibiyiz. Dışarıda ne varsa, zihnimizde bir iz bırakmadan gözlerimizin önünden gelip geçiyor sanki!
Aşklarımız, hazlarımız, düşüncelerimiz, hepsi belli belirsiz, hepsi uçup gidiyor...
Ve hiçbirinin değerini bilemiyoruz. Oysa sanat durup bakmak, orada bize sunulan bir dünyanın içinden bir şeyler çekip almak, ayırt etmek için var edilmiştir. O hep yaptığımızı sanıp aslında hiç yapmadığımız şey; yani durup bakmak, dünyayı yeniden kavramak.
Bizi bir tabloda etkileyen şey nedir, hiç düşündünüz
mü? O tabloya bize götüren o itici gücü?
Tüm sanat dalları gibi resim sanatı da sınırları zorlamaktan, zorluklara
meydan okumaktan, vazgeçmeden çalışmaktan, araştırmaktan, öğrenmekten ve keşfetmekten
geçen uzun bir yolculuktur.
Resim
sanatı hayatınızın vazgeçilmez bir parçası ise, sizi hep heyecanlandırıyorsa ve
heyecanlandırmaya devam ediyorsa, sizin yapacağınız tek şey, sanata olan
sevdanızdan dolayı, bu dalda eğitim almak olur.
Çünkü anlarsınız ki, sanat yaşamaktır, nefes almaktır, hissetmektir ve
her şeyden öte insan olmaktır. Ama sanat
yapmanın da belirli kuralları vardır.
Çoğumuzun zannettiği gibi resim yapmak doğayı taklit etmek değildir.
Sanatçı ancak kendine özgü bir tarz yakaladığı zaman, sanat yapmış olur. Size
bu sayımızda resim sanatına gönül vermiş, resim eğitimi almış bir İzmirli
ressamı tanıtmak istiyoruz: Gülperin
Sertdemir.
Ressam olarak yola çıkışınızın bir
öyküsü olmalı değil mi?
Bizimle bu yolculuğun başlangıç
noktasını paylaşır mısınız?
-Klasik bir cümle ile
başlamak, alışılmış bir anlatım şekli olacak ama yola çıkışım çocukluk
yıllarıma dayanıyor. Annem ile babamın anlattıklarına göre okumaya başlamadan
önce yaklaşık dört, beş yaşlarında profilden kız resimleri çizmeğe başlamışım
oldukça detaylı kirpikli, küpeli, çantalı, topuklu ayakkabılı oldukça frapan
kızlar vazgeçemediğim konuların başında geliyormuş... Daha sonraları babamın
kütüphanesindeki her kitabın son boş sayfasını keşfedip hepsini kız resimleri
ile doldurmuşum. İlk ve ortaokul yıllarında ise bu sürecin devam ettiğini
biliyorum... Bugün gibi hatırladığım konular var, mesela bir gün ortaokul
yıllarında rahmetli resim öğretmenim Vasviye Tunalı bana, "anneni okula
bekliyorum, kendisi ile konuşacağım bir konu var" dedi. Korktum, o
yıllarda resim yapmak çok alışılagelmiş bir durum değildi. Anneme resim
öğretmenim, çok yetenekli olduğumu, mutlaka sanat eğitimi almam gerektiğini
ısrarla söylemiş. Liseyi bu mutlu haberle bitirip üniversite sınavlarına hazırlanırken,
bir taraftan da Resim Heykel Müzesi, Turgut Pura Atölyesi'ne devam ettim. Desen
dersleri almaya başladım. Sonrasında İzmir Buca Eğitim Fakültesi resim bölümünü
kazandım. Mezun olduktan sonra, iki yıl öğretmenlik yaptım. Lisans tamamladım.
Ancak bana sergi açmak fikri her zaman daha cazip geldiği için kendi atölyemde
çalışmalarıma devam ettim.
Tekniğin sizin için önemi nedir? Hangi teknikleri kullanıyorsunuz?
-Plastik sanatlar denilince akla ilk gelen mutlaka teknik
olmalıdır. Dolayısıyla tabii ki çok önemlidir. Resmin temel yapı taşlarını
oluşturur. Çünkü resim akıl, bilinç, ruh ile yapılan tinsel bir coşkudur.
Akademik teknikler ve bilgilerle örtüşmesi gerekir ki her yüzyılda sanat değeri
olsun. Gelecek kuşaklara eğitici ve öğretici bir miras bıraksın. Tekniğimin
zenginliği için ben boya olarak akrilik kullanıyorum, yer yer rölyef hamurunu
boyaya karıştırıyorum. Altı kat astardan sonra kompozisyonu oturtuyorum.
Teknikten asla ödün vermiyorum.
Resimlerinizde dikkat çeken bir öğe
de "KADINLAR".
Sanki roman kahramanları
gibiler, neyi anlatıyor bu kadınlar?
Kadın, antik çağdan beri Anadolu’nun simgesidir. Doğurgan
özelliğini keşfettiği andan itibaren yaratıcılığına kutsal bir öykü
yüklemiştir. Anadolu kadınının bu kimliğini mitolojik öykülerden, masallardan
antik çağdaki Tanrı-Kadın heykellerinden anlıyoruz. Anadolu kadını aynı zamanda
örf, adet, sosyal yaşantı içinde bulunduğu koşulları birebir benliğinde yaşar.
Bu toprağın kültürel göstergesidir, modasıyla, alışkanlıklarıyla. Bu önemli
duygu ve düşünceler benim ana tema olarak kabul ettiğim kadın konusunu
vurgulamama sebep oldu.
Resimlerinizde izlenen bir diğer
olgu da insanların yüzlerini genellikle izleyiciye yandan olarak göstermeniz,
bunun özel bir nedeni var mı?
Tabii ki bunun özel bir nedeni var. İnsanlık tarihinde
anıtsal sanatların ilk aşaması olarak kabul edilen arkaik üslup; geometrik ve
matematiksel ölçüler bütünlüğüdür. İki ana tema ile biçimlendirmemiz gerekir.
Birincisi arkaik resim sanatı, diğeri ise arkaik heykel sanatı. Ben birincisini
seçtim. O da dünya kültüründe ve Anadolu uygarlıklarında insan figürlerinin
cepheden, yüzlerin profilden gösterilmiş olmasıdır. Bu, insanlar öyle olacak
diye bir fikirle değil, o dönemin bir dünya görüşü olduğu içindir. En iyi
örneklerini Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde görebiliriz. Mısır
Medeniyetinde bu görüş daha da belirgindir. Çünkü dünya üzerinde arkaik üslup
ve klasik üslup örneklerine baktığımızda, iki üslubun birbiriyle örtüştüğünü
görmekteyiz.
Resimlerinizde Anadolu
Medeniyetlerine oldukça önemli bir yer vermişsiniz.
Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Geçmiş dönemlerin tarihini taşıyan bu resimlerinizden söz edelim.
Çocukluğumdan beri eski medeniyetler, müzeler, antikçağ ile
ilgili resimler, her türlü yazılar, kitaplar, biriktirdiğim objeler bende tutku
halindeydi. Zaman ilerledikçe de bu tutkum devam etti. Hala antika obje
toplamayı, seyretmeyi, biriktirmeyi çok severim. Herhalde bu alışkanlık benim
bu konuda yönlenmeme de sebep oldu. Anadolu Medeniyetlerinin her detayı bana
kendi içindeki değerini hep hatırlattı. Bu konuda yeni bir üslup, yeni bir
dünya görüşü, özgün bir anlatımla yola çıkmak istedim. Çıktığım bu yolculuk
uzun yılları geride bıraktı.
Resim çalışmalarınıza başladığınızda
duyumsadığınız kaygılarla şu anda yine aynı kaygıları taşıyor musunuz?
Estetik kaygılar olmadan ne yazık ki iyi resim çıkmıyor.
Seneler geçtikçe kaygılar iyinin daha iyisini, en iyiyi, en mükemmeli aramaya
zorluyor insanı.
Çalıştığınız en son projeden
bahseder misiniz?
Her yeni resim bence yeni bir proje. Şimdi çalıştığım
resimde Anadolu sürrealist, sembolist, art-nouveau bir akıma büründü. Renklerim
azaldı... Bakalım bu proje beni nerelere götürecek?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder