Faulkner, dedesinin bir yazar olmasının da etkisiyle, küçük yaşta edebiyata ilgi duyar.
Güneyli olmanın ‘gururu’ ile büyütülür. Kısa bir süre Mississippi Üniversitesine
devam etse de okulu bırakmak ve çalışmak zorunda kalır. İyi bir eğitim alamaz
ama kendini yetiştirmeyi başarır.
Edebiyata l924’te Marble Faun
adlı şiir kitabıyla başlayan Faulkner, önemli bir yazar olan Sherwood
Anderson’la tanıştıktan sonra romana geçer ve kendini tümüyle edebiyata
verir. 1942 yılına kadar on iki roman
tamamlayıp Hollywood için senaryolar üretse de l946’da The Portable Faulkner adlı kitabının yayımlanması, yeniden
hatırlanmasına ve kitaplarının birbiri ardına yeniden ele alınmasına neden
olur. 1949’da Nobel Edebiyat Ödülü’ne
değer görülür. Romanlarında işlediği Güney’e karşı sevgisinin yanı sıra yerli
halkın cahilliği, tüccarların ve ortada görülmeyen derebeylerinin
açgözlülüğüyle Mississippi eyaletinin mahvolmasına duyduğu korku ondan hiç
eksilmemiştir.
Amerikan edebiyatının en önemli
yazarları arasında yer alan William Faulkner’ı incelerken onun, her şeyden önce Güney Amerika’da Mississippi
eyaletinin New Albany kasabasında doğduğunu göz ardı etmemeliyiz. O Güneylidir ve Güney’i yazmıştır.** Doğduğu,
büyüdüğü ve kuşağının öbür yazarlarından ayrılarak hayatını geçirmek üzere
seçtiği toprağa karşı bir sevgisi vardır. Köy yaşamının sert ve acımasızlığına
tanık olmuştur. Sınıf farklılıklarının
sarsıcılığını çok küçük yaşlardan itibaren fark eder. Kendi oturduğu evin Mississippi’nin diğer
bölgelerinden farklı olduğunu, yaşadığı evin tek başına kurgulanmış bir dünya
olduğunu, kapının dışında da başka bir hayat olduğunu anlar. Yaşadığı ortamı sorgulamaya ve bu ortamı yaratan koşullarla hesaplaşmaya
başlar.
Malcolm Cowley, William Faulkner’a Giriş adlı
denemesinde Faulkner’in bir mit dünyasına benzeyen, ama bütün ayrıntılarıyla
yetkin ve canlı bir Mississippi ili yaratmak isteğinin yanı sıra Yoknapatawpha
İli hikâyesini bütün Güney’in yankısı ve efsanesi haline getirişini ele alır. Onu her şeyden önce anlattığı coğrafya bağlamında
değerlendirirken Faulkner’ın ‘Yoknapatawapha İli’nin- tek sahibi William
Faulkner’dır diye kendi çizdiği haritalardan birine not düştüğünden söz eder.
2400 mil karelik alana dağılmış,
l5611 kişilik nüfusu olan Yoknapatawpha İli Faulkner’ın kurguladığı güneyde bir
bölgedir.‘Köy’ romanın geçtiği Frenchman’s Bend sosyal, kültürel, ekonomik ve
ahlaki açıdan güney yöresinin bir kesitidir. Frenchman’s Bend bir mikrokosmos
içinde bir mikro dünyadır; o coğrafyadaki hayatın ve insani koşulların ancak
küçük bir temsilcisidir.
Malcolm Cowley’nin yorumuna göre,
Absalom, Absalom! da aşağıdaki şu diyalog
Faulkner’ın Güney’e olan bakış açısını özetler gibidir:
‘Güney’i anlat bana.’ der Quentin Compson’un Harvard’daki oda arkadaşı
Shreve McCannon adlı Kanadalı. Ohio’nun gerisindeki bilinmeyen bölgeyi
merak etmektedir. ‘Nasıldır orası?’ diye
sorar. ‘Ne yaparlar? Niçin yaşarlar
orada?
Ne yaşatır onları?’ Ve temeli
biraz Faulkner’ı andıran, bazen onun yerine
konuşuyormuş gibi görünen Quentin cevap verir, ‘Anlayamazsın sen.
Orada doğmuş olman gerek.’ Gene
de, Güney’in özü saydığı uzun
ve ateşli bir hikâye anlatır
ona. Quentin’in zihninde, Güney yalnızca
bir bölge değil, efsanemsi geçmişini yeniden yaşamaya çabalayan
tamamlanmamış ve engellenmiş bir ulustur.’
1940 da ‘Köy’ romanını
yazar. Daha sonra yazacağı Kasaba (1957) ve Malikâne (1959) üçlemenin diğer iki kitabıdır. Bu üçlemede Güney’i
her boyutuyla ele alır.
Her üç kitapta da yeni zenginler arasına katılan, zorbalığı
ve vicdansızlığı ile tanınan, başını
Flem Snopes’un çektiği ailenin yükselişi ile geleneksel değerleri
savunan o yöre halkının mücadelesi
anlatılır.
Faulkner, Köy romanında, güney kasabalarından birindeki yaşamı anlatır. Ama
yerel çerçevenin çok ötesine uzanarak bu kasabanın insanlarını en
açıkgözlüsünden en bilinçsizine kadar ele alıp evrensel çağdaş insanın yoğun ve
ayrıntılı bir resmini çizer. İktidar, zorbalık ve rüşvetin kol gezdiği
adaletsiz bir dünyada cinayetleri, tecavüz ve sapıklıkları anlatır. Vatanı olan
güney ülkelerinde siyahlara karşı uygulanan politikaları eleştirmekten ve
ırkçılığa karşı olan tavrını ortaya koymaktan çekinmez.
Faulkner romanlarını,
karakterlerini Yoknapatawpha adını verdiği yarı-kurgusal bölgede yaşama
geçirir. Günlük olayları, karakterleri
ayrıntılarıyla verirken Güney’in havasını, toprağını, ruh halini, tarihini,
kısaca duyumsanabilecek neredeyse tüm varlığını yansıtır. Snopes ailesi üzerine üçlemesinin ilki olan
‘Köy’ yoğun, ağır, aynı zamanda da çarpıcı bir romandır. Olay örgüsü
karmaşıktır. Kurnaz ve entrikacı Flem
Snopes, akrabalarıyla birlikte, Frenchman’s Bend köyünü yavaş yavaş ele
geçirmeye başlar. Snopes klanı, bir anlamda ABD’de ‘kalın enseli’ tabir edilen
taşralı orta sınıfın ortaya çıkışının ve yükselişinin hikâyesidir.**
O l a y Ö r g ü s ü
Frenchman’s Bend’deki hemen hemen
her şeyin sahibi olan Will Varner, son yıllarında işlerinin ve mal varlığının
çoğunu otuz yaşındaki oğlu Jody’ye devretmeye başlar. Bir gün Jody Varner, dükkânında otururken
köye yeni gelen Ab Snopes ile karşılaşır. Ab, Varnerler’in sahibi olduğu
çiftliklerden birini kiralamayı kafasına koymuştur. Jody, daha sonra gezginci
satıcı Ratliff’ten Ab’in kiracısı olduğu diğer çiftliklerde ahırları ve
ambarları yaktığı üzerine şüpheler çektiğini öğrenir. Jody ve babası, Ab’ın
üzerindeki bu kötü şöhretin onlara zarar vermeyeceğine karar verirler. Mallarından
bazılarını yakabileceğinden korksalar da onu kiracı olarak kabul etmekte bir
sakınca görmedikleri gibi oğlu Flem Snopes’u da dükkânda tezgâhtar olarak işe
alırlar.
Yine Ratliff’in ağzından Ab’ın
yaşamöyküsünü dinleriz. Baba Ab Snopes’un
iç dünyası nefretle doludur. Bu nefretin
nedenini şöyle açıklamıştı Ratliff: Ab bir keresinde oldukça ünlü bir tüccar
olan Pat Stamper ile bir at alışverişi için anlaşmış. Ab bir katır ile yaşlı
bir atı Stamper’e göstermeden önce hayvanların bakımını yaptırmak için
Jefferson’a götürmüş. Ancak Ab katırları Jefferson’dan çıkarmaya çalıştığında
katırlar yığılıp kalmış. Bu arada Stamper Ab’a sağlıklı ancak oldukça garip
görünen bir grup katırı değiş tokuş etmiş. Ayrıca Stamper onu siyah renkli besili bir atı satın
almasına ikna etmiş. Eve dönerken bir fırtına kopar, at siyahtan beyaza, besili
halinden cılız, zayıf bir hale döner. Meğer Ab’nin satın aldığı yeni at,
Stamper’in boyayıp bisiklet pompası ile şişirdiği kendi yaşlı atıymış.
Will Varner’in kızı Eula, erken
gelişmiş, tombul, etine dolgun, duygusal bir kızdır. Flem Snopes dükkâna çırak
geldiğinde on üç yaşındadır. On altı çocuğun en sonuncusu, evin bebeğidir. O
yörenin gördüğü tek ve ilk bebek arabası onundur, neredeyse köpek arabası kadar
büyük, kaba ve pahalı bir şeydir. Ne bir oyun arkadaşı vardır ne de bir kız
sırdaşı. Sekizine geldiğinde ağabeyi, Eula’nın okula gitmesine karar verir. Yeni
okul öğretmeni Labove, Eula okula geldiği ilk günden ona âşık olur. Labove aynı
zamanda hukuk okumaktadır. Frenchman’s Bend ile hukuk okuduğu üniversite
arasında mekik dokur. Bir gün okuldan sonra Eula’ya tecavüze yeltenir ama
başaramaz. Daha sonra Eula’nın, bu davranışını ağabeyi Jody’ye anlatacağından
korkar, hiç kimseye söz etmeden bir gece yok olup gider.
Eula büyüdükçe birçok talibi
olur. On altı ve on yedi yaşındaki gençler ve okulda olmayan diğerleri, yaban
arıları gibi, onun çevresine üşüşürler. Pazar günkü ayinde onu görmek için kiliseye
doluşurlar. Bunlardan en önemlisi yirmi üçünde Hoake McCarron, bu yarışı başta
götürür. Eula’nın hamile olduğunu anlayan McCarron köyü terk eder ve Teksas’a
kaçar. Baba Will Varner devreye girer,
Eula’yı Flem Snopes ile evlendirir.
Flem Snopes, balayından Buck
Hipps adlı bir Teksaslı ile ve bir dizi benekli ve ehlileştirilmemiş atla geri
döner. Teksaslı, toplamış olduğu bu atları çiftçilere açık artırma ile satmayı
planlamaktadır. Satışa başlamadan evvel açık artırma sırasında fiyat teklifi
yaparak fiyat arttırması şartıyla atlardan birini Eck Snopes’a vereceğine söz
verir. Henry Armstid fiyat teklifinde bulunur. Henry karısının tüm karşı
çıkmasına rağmen beş dolara bir at satın alır.
Karanlık çöktüğünde atların çoğu satılmıştır. Diğer alıcılar satın
aldıkları atları bağlamaya çalıştıklarında, benekli şeytanlar, bir ihmalden
dolayı açık bırakılmış ahır kapısından dağlık araziye kaçarlar. Henry Armstid
bu karmaşada bacağını kırar. Eck Snopes kendisine verilen atın peşine düşer. At
aşağı yola doğru koşmaya başlar. At köprüde Vernon Tull’un kullandığı ve içinde
Tull’un karısı ve ailesinin bulunduğu arabanın içine dalar. Arabayı çeken
katırlar heyecandan şahlanınca Tull arabadan düşer. Vernon Tull, arabasına
verilen hasardan ötürü Eck Snopes’a dava açar.
Bu arada aile içinde sorunlar
çıkmaya başlar. Geri zekâlı oğul Isaac ihmal edilir. Ona kötü davranılır. Isaac
bir ineğe âşık olduğunda, bu davranışı köyde skandal olur. Flem’in akrabası
Mink Snopes, sığırına el koyan Jack Houston’ı öldürmekle suçlanır. Flem Snopes,
Mink Snopes mahkemeye çıkarıldığında ona yardım edebilecekken dava boyunca
durumu görmezden gelir. Mink, ömür boyu hapse mahkûm edilir.
Bir gün Henry Armstid, gezginci
satıcı Ratliff’e Flem Snopes’un her gece Wıll Varner’den aldığı yaşlı Fransız adamın
yerindeki bahçede kazı yaptığını söyler. Köyde İç Savaş’tan beri, evi inşa
edenlerin bahçeye para ve mücevher gömdüklerine dair söylentiler vardır. Henry
ve Ratliff, bu paranın peşine takılırlar. Define arama aleti olan Bookwright
adında bir adamı da yanlarına alarak gizlice bahçeye girerler. Gömülü olan
metalin yerini belirledikten sonra, kazmaya başlarlar. Her biri gümüş sikkelerin bulunduğu bir kese
çıkarır. Tüm kaynaklarını birleştirip aceleyle araziyi satın almaya karar
verirler. Ratliff, Flem Snopes’a fahiş
bir fiyat ödemeye karar verir. Gece
biraz daha kürek sallasalar da başka gömü çıkaramazlar. Ratliff birdenbire
hiçbir kesenin veya çuvalın yerin altında, toprakta otuz yıl bozulmadan
kalamayacağını idrak eder. Ratliff ve
Bookwright, gümüş paraları incelediklerinde, paranın İç Savaş’tan sonra
basılmış olduğunu anlarlar. Armstid, orada hiçbir hazinenin olmadığına inanmayı
reddeder. Gece gündüz kazmaya devam eder. İnsanlar, çevre kasabalardan ve
köylerden, onun çılgınca kürek sallayışını izlemeye gelirler. Flem Snopes da
Jefferson’a giderken Henry’yi izlemek için şöyle bir durur, küçümseyen bir
tiksintiyle Henry’ye uzaktan bakar, atları dizginlerinden tutarak yoluna devam
eder.
* * *
Faulkner’ın romanları karakter
açısından zengindir. Yaşadıkları koşullar altında yenilmiş, içlerinde kendi
alın yazılarının acısını taşıyan çiftçiler, dükkâncılar, dikiş makinesi
simsarları, gezginci satıcılar, zenci aşçılar ve ortakçılarla dolu dolu yaşarız
Güney’i. Hepsi de kendi koşulları altında önümüze serilirler. Ne yazık ki bu
insanların garip bir boyun eğme duyguları onları ele geçirmiştir.
Faulkner, köylüyü, ruhsal
karmaşıklığı içinde, çatışmalarıyla, çelişkileriyle halkın kendi içinden farklı
farklı karakterlerin bakış açılarıyla yansıtır. Kurguladığı bu küçük coğrafi
kesitte Faulkner, görüş genişliğine ulaşabilmek için iç içe geçmiş hikâyeleri
bir araya getirmiştir. ‘Köy’ adlı
romanında belli bir tutarlılık sağlayabilmek için karakterler arasındaki
ilişkileri, her birinin yaşadığı olayların ve ortak sorunların üzerine eğilerek
kendine ait bir teknik geliştirerek vermiştir. Hikâyeden hikâyeye sürüklenirken
bu hikâyeleri birbirlerine bağlayan karakterleri de çok iyi kullanır. Ömer
Türkeş bu konuda şöyle yorum getirir:
“Yalnızca olayın merkezindekilerin değil, hikâyeye katılan tüm
karakterlerin
bakış açısını birinci tekil kişi söylemiyle yansıtarak gerçeğin farklı
algı ve
yorumlarına ulaşmaya çalışır Faulkner.
Böylelikle zaman kavramı da göreceli olur,
çünkü hikâyeyi anlatan kişilerin zihinlerindeki zaman algısı farklıdır.
Kimisi
bir olayı çocukluğundaki imgelerle birlikte canlandırır, kimisi
geleceğe
projeksiyon yapar. Yaşanan an
kimisi için çok kısa, kimisi için çok uzundur.”
Romandaki devinimi, gezici dikiş
makinesi satıcısı V. K. Ratliff sağlar. Roman onun anlatısıyla ilerler. Konuşma
bir kez başladı mı arkası gelir. Yeni
şeyler söylenir, her konuda rastgele söylenen sözler birbirine karışır,
erkekler arka arkaya soru sormaya başlayınca o da yanıt verir. Ayrıca yargıç
Gavin Stevens, ikinci ve üçüncü el kitaplar okuyan delikanlı Charles Mallison,
kısaca yöre halkının büyük bir kısmı, anlatılarıyla romana katılırlar. Romanın can alıcı bir başka boyutu da köy
insanın davranışının sergilenmesidir. Bu amaçla, Jefferson halkı üçüncü tekil
şahıs olarak köy toplumunun belleğini oluştururken köy tüm ayrıntılarıyla
belgelenmiş olur. Böyle bir teknik kolektif bilincin yansıtılmasında anlatıya
yardımcı olur. Bu bağlamda Köy yazılı
bir eserden daha çok ‘sözlü’ bir yapıttır. Faulkner bu tekniği yaratırken
karakterlerin birbirlerine abartılı olarak aktardıkları sözlü geleneğe
yaslanır. Sözlü kültürden yazılı kültür oluşturulmuş olur.
Konu içinde birliği sağlamak için
Faulkner bir ikinci teknik daha kullanır. Romanda yer alan hikâyeler
tekrarlanır veya değişik bir şekilde yeniden ve eklenerek tekrar tekrar anlatılır. Genelde roman aynı ana tema üzerinden,
değişik davranışlar sergileyen karakterleri karşımıza çıkarır. Örneğin okul
öğretmeni Labove’un öğrencisi Eula Varner’a duyduğu uygunsuz ve münasebetsiz
tutku, İke Snopes’in bir inek için duyduğu aşk, aynı şekilde uygunsuz bir aşk (ironik ve garip bir versiyonla) olarak tekrarlanarak
değişik bir boyuttan karşımıza çıkar.
‘Bir sürü dil döktü ineğe, öğüt verircesine; birlikte üstün bir çaba
harcadılar.
Ama yine de yeryüzü yukarı doğru kaçtı; bastıkları yer, kum ve her ne
varsa şiddetle altlarından koptu ve yukarı doğru, hâlâ hafifçe dumanla lekeli
uçuk renkli göğe
doğru fırladı; bir kez daha
uçurumun dibine, iç içe ve tepişerek serildiler,
oğlan bir kez daha alttaydı, sonra, o çılgın çırpınışı hiç durmayan
inek böğürerek
ayağa kalktı, atın yaptığı gibi dörtnala hendekten aşağıya koşmaya
başladı
ve oğlan onun peşi sıra gitmek için ayağa kalkmadan önce yok olup
gitti.’ (s.174)
Yine tekrarlanan başka bir öge de
Will Varner’ın giyim tarzı ve davranışlarıdır. Will Varner ekose kasketi, o küçücük boyunbağı ve o ak
gömleği ve ağzında sürekli çiğnediği çikletle köyde dolaşır. Altmışlı yaşlarındadır.
Bölgenin bir numaralı adamıdır. Yöredeki en iyi ve en büyük toprakların sahibi
odur. Son kırk yıldır elde ettiği dağınık çiftlikleri denetler. Geri kalan
toprakların çoğu da onun üstüne ipoteklidir. O bir toprağı satın almışsa, onu
herkesten daha ucuza düşürmüştür ve eğer orayı elinde tutuyorsa, bu da orasının
çok değerli olduğundandır. Tefecidir.
Kasabadaki dükkân ve pamuk çırçırı, değirmen ve demirci atölyesi de onundur. O
yörenin insanlarından biri alışverişini yapmaya ya da buğdayını öğütmeye ya da
pamuğunu çiğitten ayırmaya ya da hayvanını nallatmaya başka bir yere gidecek
olursa kötü talih peşini bırakmaz diye halk arasında bir söylenti bile dolaşır.
Yöre halkı ona ‘Ne yapmalıyım?’ tavrıyla değil de, ‘Ne yapmamı isterdin?’
tavrıyla gelirler.
‘Hem hareketli hem de tembeldi;
hiçbir şey yapmazdı (Ailenin bütün işlerine oğlu bakardı), bütün zamanını
hiçbir şey yapmadan geçirirdi. Oğlu daha
kahvaltıya inmeden o evden çıkmış olurdu, ama nereye gittiğini kendinden ve
bindiği yaşlı, semiz, beyaz atından başka kimse bilmezdi. Atı ve kendisi
yörenin on mil kadar dolaylarında her an görülebilirdi...’ (s.14)
Flem Snopes, Will Varner’ın
Frenchman’s Bend’deki hükmedici, buyurgan rolünü benimser. Ekonomik gücü de eline geçiren Flem Snopes, Varner’ın
davranışları gibi giyim tarzını da benimser. Artık Will Varner’ın bir
kopyasıdır. O da dükkânın önündeki galerideki adama aynı kendini beğenmiş ve
ilgisiz bir tarzda konuşur. Tıptkı Will Varner gibi yapmacık ve
samimiyetsizdir. Romanda Will Varner’ın yerini alan kişinin onun oğlu Jody
değil, halefi Flem Snopes olması da ironiktir. Aynı şekilde Snopes ailesinin
her bir ferdi onun yükselişine gıpta edercesine Flem’in davranışlarını
benimserler ve onu taklit etmek için âdeta yarış halindedirler.
Flem Snopes, finansal kazançlara
takıntılı ve oldukça maddiyatçıdır. Hiçbir duygusal düşünce onu hesaplarından
ve planlarından engelleyemez. Flem
Snopes’un Will Varner’ın kızı Eula’nın kocası olması belki de romanın en ironik
yanıdır. Flem’in insani duygulardan bu kadar yoksun olmasının bir nedeni de
onun zaten hiçbir duygusunun olmamasıdır. Diğer tüm erkeklerin aksine, Flem Snopes
fiziksel olarak Eula’dan etkilenmemiştir. Onun bedenine karşı bir arzu
duymamaktadır. Mantık ve duygunun birleşmesinin sembolü olan evlilik, Flem ve
Eula’nın evliliği için söz konusu değildir. Aralarında cinsel bir ilişki de
yoktur. Evlendiklerinde karnında
taşıdığı çocuk Flem’den değildir. Evlilik Flem için maddi bir kazanç ve
avantajdır.
Romanda mantık ön plandadır.
Ticaret, hükmetmek için yapılır. Neredeyse törensel bir nitelik taşıyan
pazarlıklar, anlaşmalar, takaslar anlatılır. Paranın el değiştirmesidir
ticaret. Hangi tarafın diğerinden ‘daha iyisini’ elde etmesi önemli değildir. Flem
Snopes bu koşullar altında zengin olmuştur. Hoş bu koşulları yaratan kendisi olmamıştır.
Bu düzeni böyle bulmuştur ve bu sistem üzerinden kazanç sağlamıştır. Flem
Snopes’un kurbanlarının zayıflığı mantık ve duyguyu birbirine
karıştırmalarından gelir. Will Varner, Flem Snopes’tan önceki nesil olarak bu durumdan yeteri kadar kazanç sağlamıştır.
Bu bağlamda Köy romanının konusunu
Flem Snopes’un yükselişinin hikâyesi olarak ele almak mümkündür.
Ömer Türkeş, Faulkner’ın
kahramanlarına şöyle yorum getirir:
‘Faulkner, Güneylidir ve Güney’in yazarıdır. Bugün zihinlerimizdeki ABD
imgesi ile, onun romanlarını anlamakta güçlük çekebiliriz. Çünkü
Faulkner’ın anlattığı coğrafyada yaşayan insanların ruhsal durumları, açlık
sınırına dayanan yoksullukları ve ürkütücü cehaletleri vaaz edilen toplumsal
ilerlemeden nasibini bir nebze olsun almamıştır. Bu cahil insanları çeşitli
zihinsel saplantılar ve ruhsal bozuklukları ile tarif eder Faulkner. Toplum
içerisinde ama toplumdan soyutlanmış, ayakta kalmak için geleneklere sarılan,
ama bu geleneklerle boğulan, dayanışmadan yoksun, bencil ve çaresiz kişilerdir
onun roman kahramanları. Erdem diye sarıldıkları değerleri, süreç içerisinde
bir saplantıya ve ardından koyu bir kötülüğe dönüşür.’
Faulkner, Güney Amerika halkı ile
yüzleşmeyi, ona bakmayı, onu görmeyi ve bu halkı anlatmayı bilen bir romancı
olarak Amerika’nın gerçeğini anlatan bir yazar. Amerikalıya Güney’in yoksul insanını anlatır. Yıllarca köylünün kanını emen ve onu
bir posa halinde yere serdikten sonra, ondan tiksinme hakkını kendinde bulan
toprak ağalarından söz etmekten çekinmez. Köy halkının yoksunluğu ve cehaleti
ile baş başa kalışını gözler önüne sererken politik tavrı da ortaya çıkar.
Romanlarında kurduğu anlamla, okuru hikâyelerinin serüvenine sürükler ve bu
sürükleyicilik, okuru aydınlatmak içindir. Faulkner’ın başarısı sanatı bir
duygu aracına çevirmeden, acıma ve öfke gibi patetik duygulanımı bir kenara
bırakarak köy yaşamını yaşayan ve tanıyan biri olarak bize bu yaşamı bir sanat
yapıtına dönüştürerek dünya belleğine aktarmasında yatar.
Dünya edebiyatında köyü/köylüyü
konu eden pek çok başyapıt vardır. Balzac’ın Köylüler’i, ve Köy Hekimi,
Tolstoy’un Kazaklar’ı,
Charles-Ferdinand Ramuz’un Göksel
Mutluluk’u, Yaşar Kemal İnce Mehmet’i,
Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf’u,
Kemal Tahir’in Köyün Kamburu’ve Sağırdere’si,
Orhan Kemal’in Bereketli Topraklar Üzerinde’si
gibi… Ünlü yazarlar köyü işlemekten
kaçınmamışlar, bu eserleriyle köy ve köy
yaşamı konusunda gerçekçi yaklaşımlar ve başarılı örnekler vermişlerdir. Bize
düşen görev, köylülerin yaşamlarını günü gününe yaşanan küçük bir yaşamdır
diyerek küçümsememek, doğaya, erdeme, insana, hayata ve halkın tarihsel ve
geleneksel birikimine yönelen bu eserleri okumaktır. Bu eserleri hayatımıza
kattıkça bakış açımızın boyutlanacağına, derinleşeceğine hiç kuşku yok.
9 Mart, 2008
Kaynakça
* Malcolm
Cowley, William Faulkner’a Giriş, Yeni
Dergi, Ocak 1966
** A. Ömer Türkeş, İnternetten
– Sahaf@ Pandoracom.tr. Eski Kitaplar -
*** Mutsubara
Yoko, İnternetten – The Concept and Representations of ‘the
people’ in the Hamlet - The Faulkner Journal, No 7,
Sept 2005
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder